22 Haziran 2012 Cuma

İLK TAAYYÜN MERTEBESİ, VAHDET MERTEBESİ


(Fususul Hikem'den alıntı)

 
Bu mertebe salt zâtın cemâlîndeki garkolunmuşluğundan haberli olma mertebesine tenezzülünden ibârettir. Bu tenezzül vücûdun zati gereğidir. Onun bu haberli oluş mertebesine “ulûhiyyet mertebesi” denir. Vücût bu mertebede kendisindeki sıfâtları ve isimleri kapsam oluşu yoluyla öz olarak bilir. Ve sıfâtlar bu mertebede kendisinin aynı olduğundan bu biliş, kendi zâtına olan bilişten ibârettir. Bundan dolayı vücût bu mertebede bütün isimler ve sıfatlar ile isimlenmiş ve sıfatlanmış ve vasıflar ile vasıflanmış olduğundan  “ALLAH” câmi’ isminin mertebesidir ve bu isim ile isimlenmiştir. Bu mertebe, taayyün etmemiş zatın, taayyün sûretiyle açığa çıktığı ilk tenezzül mertebesidir. Buna “ilk taayyün” ve “mutlak ilim” de derler. Çünkü bu mertebede zâtın şuûru ve vicdânı bilinen ve gayrîyyet kaydı olmaksızın mutlaktır. Buna “hakiki vahdet” mertebesi de derler. Çünkü bu “ilk taayyün” nefsinin  ismidir ki, “vâhidden ancak vâhid çıkar” demektir. Bu mertebede sayma ve adetler ve çokluk ve fertler yoktur. Olmak ve olmamak arasında iki tarafta eşittir.