17 Mayıs 2012 Perşembe

BİLGİNİN EN SON SINIRI NEDİR?




(İbn-i Arabi'nin Füsus'undaki Anahtar-Kavramlar kitabından bir alıntı)

“   Bilginin en son sınırı nedir? Bu, "ezeldenberi hiç bir şeyin asla mevcûd olmamış
olduğu" şeklindeki görüşün temsil ettiği merhaledir. İşte bu, [Bilgi'nin], buna hiç
bir şeyin eklenemeyeceği en uç sınırıdır.


Bu pasajdaki "ezeldenberi hiç bir şeyin asla mevcûd olmamış olduğu" biraz sonra
okuyacağımız pasajın [isâbetli ve] doğru bir biçimde anlaşılması için anahtar cümledir.
Bununla beraber, bu son pasajın insanın bilgi iktisâbının en son sınırının
epistemolojik olup olmadığı meselesiyle ilgili olmadığını göz önünde bulundurmak
önemlidir. Bizim buradaki meselemiz genellikle metafizik içeriklidir. Zîrâ Varlığın
ya da Âlem'in ezeldeki başlangıcıyla ilgili bulunmaktadır. Burada söz konusu olan
"başlangıç" Varlık âleminin başlangıç noktası anlamındadır. Biz ne zaman Varlık âleminin
oluşumunu mantıkî açıdan düşünecek olsak gerçek bir "başlangıç"ın varlığını
vaz etmemiz gerekir. Akl'ımız Varlık âleminin, bir başlangıç noktası olmaksızın
var olmağa başlamasını idrâk edemez.

        Böylece Başlangıc'ı vaz ederiz. (Ama Başlangıc'ı vaz ettiğimiz an Akl'ımız bu
noktadan daha geriye gidemez ve) biz hiç "Başlangıç-olmamış-olduğu" fikrini de
böylece kabûl etmiş oluruz. (Böylelikle "Başlangıcın-olmadığı" kavramı da ister
istemez tesis edilmiş olur. Fakat "Başlangıcın-olmadığı"nı vaz ettiğimiz an bizim
mantıkî düşüncemiz biraz önce tesis olunanı reddederek daha da geri gider ve)
"Başlangıç-olmamış-olduğu" düşüncesinin olmamış olduğunu kabûl eder. ("Baş-
langıç olmamış-olduğunun-olmamış-olduğu" kavramı da böylece tesis edilmiş olur.)

Aslında Başlangıç, yâni bütün Varlık âleminin başlangıç noktası kavramı sâdece
izâfî bir kavramdır. Bunu kavramsal olarak daha da geriye iteklemek mümkündür.
Ama bunu ne kadar geriye götürürsek götürelim bu kavramsal sürecin bir sona eriş-
mesi mümkün değildir. Bu sürece kesin bir son vaz etmek için Başlangıc'ın kendisini
reddetmek sûretiyle bunu bir hamlede aşmamız gerekir. Bunun sonucu olarak "Baş-
langıcın-olmadığı" kavramı elde edilmiş olur.

Bununla beraber, "Başlangıcın-olmadığı" kavramı, yalnızca Başlangıc'ın zıddı
olmak hasebiyle var olan bir kavram olması dolayısıyla, gene de izâfî bir kavramdır.
Bu izâfîliği ortadan kaldırmak ve mutlak "Başlangıcın-olmadığı"na erişmek için bunu
reddedip "Başlangıcın-olmadığının-olmadığı"nı tesis etmek sûretiyle "Başlangıcın-
olmadığı"nı aşmamız gerekir. Bununla beraber "Başlangıcın-olmadığının olmadı
ğı", gerçek anlamı ancak, bunun sezgiyle kavranacak meselelerin metafizik
hâline delâlet ettiğini anlayabilmeğe muktedir olan kimselere fâş olunan bir kavramdır.
Ve bu, "Başlangıcın-olmadığının-olmadığı" her ne kadar Akl'ın vaz ettiği bir şey
ise de, bu kavramın her türlü mantıkî akıl yürütmenin [muhâkemenin] ötesinde kalmakta
olduğuna işâret ediyor gibidir.

Böylece işe Varlığın mevcûd olduğunu kaydetmekle başlıyoruz. (Ama Varlığı
teşhis ettiğimiz an Aklımız, daha geri giderek,) Varlık-olmadığının (Adem'in) oldu
ğunu da kabûl etmektedir. (Ama Varlık-olmadığını vaz ettiğimiz an daha da
geri gidip) ezelden beri Varlık-olmadığının olmamış olduğunu kabûl etmekten
başka çâremiz olmaz. (Böylece "Varlık-olmadığının-olmadığı" bir kere tesis edildi
miydi, Akıl daha da geri giderek) "Varlık-olmadığının-olmadığının-
olduğu"nun olmamış olduğunu kabûl eder (ki bu da "Varlık-olmadığının" reddinin
reddi demektir.)
        "Varlık-olmadığının-olmadığı"131 ya da "Adem-olmadığının-olmadığı"132 kavramı
bizim reddimizle yâni Varlık ile Varlık-olmadığının zıddının bizzât reddiyle erişilen
en uç mantıkî merhaleyi temsil etmektedir. Bu, Tao'nun, yalnızca basit bir "adem"
olmayıp sıradan anlaşıldığı gibi, hem "Varlık" ve hem de "Varlık-olmadığı"nın
ötesinde kalan metafizik Adem'in kavramsal tamamlayıcısıdır.



131 Varlığın-ademinin-ademi
132 Ademin-ademinin-ademi “

Hiç yorum yok: