(İbn-i
Arabi'nin Füsus'undaki Anahtar-Kavramlar kitabından bir alıntı)
“
Bilginin en son sınırı nedir? Bu, "ezeldenberi hiç bir şeyin asla
mevcûd olmamış
olduğu"
şeklindeki görüşün temsil ettiği merhaledir. İşte bu, [Bilgi'nin], buna
hiç
bir şeyin
eklenemeyeceği en uç sınırıdır.
Bu pasajdaki
"ezeldenberi hiç bir şeyin asla mevcûd olmamış olduğu"
biraz sonra
okuyacağımız
pasajın [isâbetli ve] doğru bir biçimde anlaşılması için anahtar
cümledir.
Bununla
beraber, bu son pasajın insanın bilgi iktisâbının en son sınırının
epistemolojik
olup olmadığı meselesiyle ilgili olmadığını göz önünde bulundurmak
önemlidir.
Bizim buradaki meselemiz genellikle metafizik içeriklidir. Zîrâ Varlığın
ya da
Âlem'in ezeldeki başlangıcıyla ilgili bulunmaktadır. Burada söz konusu olan
"başlangıç"
Varlık âleminin başlangıç noktası anlamındadır. Biz ne zaman Varlık âleminin
oluşumunu
mantıkî açıdan düşünecek olsak gerçek bir "başlangıç"ın varlığını
vaz etmemiz
gerekir. Akl'ımız Varlık âleminin, bir başlangıç noktası olmaksızın
Böylece Başlangıc'ı vaz ederiz. (Ama Başlangıc'ı vaz ettiğimiz an Akl'ımız bu
noktadan
daha geriye gidemez ve) biz hiç "Başlangıç-olmamış-olduğu" fikrini de
böylece
kabûl etmiş oluruz. (Böylelikle "Başlangıcın-olmadığı" kavramı da
ister
istemez
tesis edilmiş olur. Fakat "Başlangıcın-olmadığı"nı vaz ettiğimiz an
bizim
mantıkî
düşüncemiz biraz önce tesis olunanı reddederek daha da geri gider ve)
"Başlangıç-olmamış-olduğu"
düşüncesinin olmamış olduğunu kabûl eder. ("Baş-
langıç
olmamış-olduğunun-olmamış-olduğu" kavramı da böylece tesis edilmiş olur.)
Aslında
Başlangıç, yâni bütün Varlık âleminin başlangıç noktası kavramı sâdece
izâfî bir
kavramdır. Bunu kavramsal olarak daha da geriye iteklemek mümkündür.
Ama bunu ne
kadar geriye götürürsek götürelim bu kavramsal sürecin bir sona eriş-
mesi mümkün
değildir. Bu sürece kesin bir son vaz etmek için Başlangıc'ın kendisini
reddetmek
sûretiyle bunu bir hamlede aşmamız gerekir. Bunun sonucu olarak "Baş-
langıcın-olmadığı"
kavramı elde edilmiş olur.
Bununla
beraber, "Başlangıcın-olmadığı" kavramı, yalnızca Başlangıc'ın zıddı
olmak
hasebiyle var olan bir kavram olması dolayısıyla, gene de izâfî bir kavramdır.
Bu izâfîliği
ortadan kaldırmak ve mutlak "Başlangıcın-olmadığı"na erişmek
için bunu
reddedip
"Başlangıcın-olmadığının-olmadığı"nı tesis etmek sûretiyle
"Başlangıcın-
olmadığı"nı
aşmamız gerekir. Bununla beraber "Başlangıcın-olmadığının olmadı
ğı",
gerçek anlamı ancak, bunun sezgiyle kavranacak meselelerin metafizik
hâline
delâlet ettiğini anlayabilmeğe muktedir olan kimselere fâş olunan bir
kavramdır.
Ve bu,
"Başlangıcın-olmadığının-olmadığı" her ne kadar Akl'ın vaz ettiği bir
şey
ise de, bu
kavramın her türlü mantıkî akıl yürütmenin [muhâkemenin] ötesinde
kalmakta
olduğuna
işâret ediyor gibidir.
Böylece işe
Varlığın mevcûd olduğunu kaydetmekle başlıyoruz. (Ama Varlığı
teşhis
ettiğimiz an Aklımız, daha geri giderek,) Varlık-olmadığının (Adem'in) oldu
ğunu da
kabûl etmektedir. (Ama Varlık-olmadığını vaz ettiğimiz an daha da
geri gidip)
ezelden beri Varlık-olmadığının olmamış olduğunu kabûl etmekten
başka
çâremiz olmaz. (Böylece
"Varlık-olmadığının-olmadığı" bir kere tesis edildi
miydi, Akıl
daha da geri giderek) "Varlık-olmadığının-olmadığının-
olduğu"nun
olmamış olduğunu kabûl eder (ki bu da "Varlık-olmadığının" reddinin
reddi
demektir.)
"Varlık-olmadığının-olmadığı"131 ya da
"Adem-olmadığının-olmadığı"132 kavramı
bizim
reddimizle yâni Varlık ile Varlık-olmadığının zıddının bizzât reddiyle erişilen
en uç
mantıkî merhaleyi temsil etmektedir. Bu, Tao'nun, yalnızca basit bir
"adem"
olmayıp
sıradan anlaşıldığı gibi, hem "Varlık" ve hem de
"Varlık-olmadığı"nın
ötesinde
kalan metafizik Adem'in kavramsal tamamlayıcısıdır.
131
Varlığın-ademinin-ademi
132
Ademin-ademinin-ademi
“
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.