Beyin üzerine çalışmalar gittikçe ilerliyor. ABD ve AB ‘beyni daha iyi anlamak’ için yeni adımlar atıyor. Bilim insanları; fare, sinek ve insan beyinlerinin farklı ölçeklerde haritalarını çıkarıyorlar. Beyin aktivitelerini anlayabilme teknolojisi müthiş bir hızla ilerliyor.
Geçtiğimiz sene, Başkan Obama’nın beyni tanımak adına çalışmaların hızlanmasını istemesiyle; hali hazırda 4.5 milyar dolar harcayan Ulusal Sağlık Enstitüsü (USE), ülkenin önde gelen sinirbilimcileri ile bir araya gelerek konu hakkında bilgi alışverişinde bulundu.
Bir İngiliz asıllı Amerikan ve iki Norveçli bilim insanı beyin hakkında önemli bir gelişme elde ederek; beynin nasıl yön tayin ettiği ve gideceği yerleri nasıl hatırladığı hakkındaki çalışması Nobel ödülü (2014) kazandı.
Ancak; hücreler ile beynin bölümleri arasındaki bağlantılar, beyin haritaları gibi bilgi ve tanımlamaların artması, anlayışta büyük boşluklar yaratarak bir gelişim paradoksu oluşturuyor.
İrili ufaklı birçok soru halen cevap bulamadı. Bilgi, hücreler veya ağlar arasında nasıl kodlanıyor ve transfer oluyor? Bilim genetik bir kod buldu; fakat bu, beyni kapsayan sinirsel bir kod değil. Renkler, hisler ya da eylemlere işaret eden; beyin içi elektriksel veya kimyasal bir alfabe henüz oluşturulamadı. Şu an hiç kimse beynin çeşitli bölgelerinde bilginin kodlanıp kodlanmadığını bilmiyor.
Beyin bilimciler beynin önemli bir kısmı hakkında tahmin yürütmesine rağmen, küçük bir kısmı üzerinde çalışıyorlar. “Konnektom: Beynin bağlantıları nasıl bizi biz yapar?” isimli çalışmanın yazarı, Princeton Üniversitesi’nden Sebastian Seung, insanı insan yapan kimlik, kişilik ve hafızanın, beyinde nasıl hücreler ve bölgeler arası birbiriyle bağlantılı olduğundan geniş kapsamda bahsediyor. Ancak bugünlerdeki çalışması farelerin retinasında, nöronların hareketlerini takip ve tespit eden bağlantı ve yapılar üzerine…
Önceden kuramsal fizikçi olan 64 yaşındaki Larry Abbott, Kenneth Miller ile birlikte Teorik Sinirbilim Merkezi’nin yöneticiliğini yapıyor. Beyin üzerine en önemli kuramcılardan biri olan Abbott, beyin hakkında tartışma denince ilk akla gelenlerden.
Bu yılın Nobel ödüllüsü, Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Edvard Moser ise kendisini ‘Bilişimsel Sinirbilim öncülerinden‘ diye tanımlıyor. “Larry Abbott bu alana bir fizikçinin matematiksel yeteneklerini getirdi; ancak bu, asıl beyin deneylerini zorlaştırdı” diyen Rockefeller Üniversitesi’nden Cori Bargmann “Gelecek sinirbilim çalışmaları için USE Komitesi’ne plan yaparken yardımcı oldu” dedi.
Beyin üzerine çalışmalar gittikçe ilerliyor. ABD ve AB ‘beyni daha iyi anlamak’ için yeni adımlar atıyor. Bilim insanları; fare, sinek ve insan beyinlerinin farklı ölçeklerde haritalarını çıkarıyorlar.
Beyin
aktivitelerini anlayabilme teknolojisi müthiş bir hızla ilerliyor.
Geçtiğimiz
sene, Başkan Obama’nın beyni tanımak adına çalışmaların hızlanmasını
istemesiyle; hali hazırda 4.5 milyar dolar harcayan Ulusal Sağlık Enstitüsü
(USE), ülkenin önde gelen sinirbilimcileri ile bir araya gelerek konu hakkında
bilgi alışverişinde bulundu.
Bir İngiliz
asıllı Amerikan ve iki Norveçli bilim insanı beyin hakkında önemli bir gelişme
elde ederek; beynin nasıl yön tayin ettiği ve gideceği yerleri nasıl
hatırladığı hakkındaki çalışması Nobel ödülü (2014) kazandı.
Ancak;
hücreler ile beynin bölümleri arasındaki bağlantılar, beyin haritaları gibi
bilgi ve tanımlamaların artması, anlayışta büyük boşluklar yaratarak bir
gelişim paradoksu oluşturuyor.
İrili ufaklı
birçok soru halen cevap bulamadı. Bilgi, hücreler veya ağlar arasında nasıl
kodlanıyor ve transfer oluyor? Bilim genetik bir kod buldu; fakat bu, beyni
kapsayan sinirsel bir kod değil. Renkler, hisler ya da eylemlere işaret eden;
beyin içi elektriksel veya kimyasal bir alfabe henüz oluşturulamadı. Şu an hiç
kimse beynin çeşitli bölgelerinde bilginin kodlanıp kodlanmadığını bilmiyor.
Beyin
bilimciler beynin önemli bir kısmı hakkında tahmin yürütmesine rağmen,
küçük bir kısmı üzerinde çalışıyorlar. “Konnektom: Beynin bağlantıları nasıl
bizi biz yapar?” isimli çalışmanın yazarı, Princeton Üniversitesi’nden
Sebastian Seung, insanı insan yapan kimlik, kişilik ve hafızanın, beyinde nasıl
hücreler ve bölgeler arası birbiriyle bağlantılı olduğundan geniş kapsamda
bahsediyor. Ancak bugünlerdeki çalışması farelerin retinasında, nöronların
hareketlerini takip ve tespit eden bağlantı ve yapılar üzerine…
Önceden
kuramsal fizikçi olan 64 yaşındaki Larry Abbott, Kenneth Miller ile birlikte
Teorik Sinirbilim Merkezi’nin yöneticiliğini yapıyor. Beyin üzerine en önemli
kuramcılardan biri olan Abbott, beyin hakkında tartışma denince ilk akla
gelenlerden.
Bu yılın
Nobel ödüllüsü, Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Edvard Moser ise
kendisini ‘Bilişimsel Sinirbilim öncülerinden‘ diye tanımlıyor. “Larry
Abbott bu alana bir fizikçinin matematiksel yeteneklerini getirdi; ancak bu,
asıl beyin deneylerini zorlaştırdı” diyen Rockefeller Üniversitesi’nden
Cori Bargmann “Gelecek sinirbilim çalışmaları için USE Komitesi’ne plan
yaparken yardımcı oldu” dedi.
“Larry
gerçek sinirbilim verilerinin karmaşası ile ilgilenip aynı zamanda getirdiği
kısıtlamalar üzerine çalışmak istiyor” diyen Bargmann, “Teori güzel ve
kendi içerisinde de tutarlı; ancak biyoloji öyle değil” diyerek şunları da
ekledi, “Sinirbilim için önemli derecede tüm kuramcılara yön vermiştir bu teori.”
Dr. Abbott
alanındaki akranlarından farklı olarak fizikten sinirbilime geçti ve
kariyerinde bir değişiklik yaptı. Doktorasını da yapmış olduğu Brandeis
Üniversitesi’nde, 1980’li yılların sonunda profesör olarak görev yapmaktaydı. O
dönemde, Teksas’ta yürütülen Dünyanın en büyük ‘parçacık hızlandırıcı‘
projesinde yer aldı ve bu alandaki büyük eksiklikleri tespit etti.
Kariyerinde
değişiklik yapmayı düşündüğü günlerde, Brandeis’ten meslektaşı olan Eve Marder
ona engel olmuştu. Ancak sonrasında, hatta halen; Dr. Marder yengeçlerdeki
kasları yöneten küçük nöron ağını inceliyor.
Dr. Abbott
kendisini ziyarete gittiğinde laboratuvarda değildi. Ama mezun öğrencilerinden
birisi ona nöronların elektriksel hareketlerini görüntüleyebildikleri cihazı
gösterdi. Cihaz, hareketleri ses frekansına çevirip her hücre reaksiyonunu
takip etme imkanı sunuyordu. Geçtiğimiz günlerde Columbia’da Dr. Abbott’un
ofisindeyken “Biliyor musunuz? Eğer o ses monitörü olmasaydı şu anda bu
görüşme olmayabilirdi. İşte o sesler beni kendisine hayran bıraktı” dedi.
“Kapıdan
içeri zorla girdiğimi hatırlıyorum. İçimde bazı ses çıkaran şeyler olduğunu
yeni öğrendim. Ben alanımı değiştireceğim; ancak beni kimse tanımıyor, ben de
kimseyi tanımıyorum” dedi Dr. Abbott.
Dr. Marder
birçok sorusunu cevaplandırarak yeni alanını kendisine tanıttı ve okuması
gerekenler hakkında ona yardımcı oldu. Ekibi ve tüm deneyciler tarafından kısa
zamanda kabul edilen Dr. Abbott için Dr. Marder’in yorumu çok zeki ve mütevazi
olduğu.
“Hepimizi
hayrete düşüren bir şey yaptı” ve ekledi Dr. Marder: “Altı ayda
insanların konuyla ilgili ne bildiği ve neyi bilmediğini anladı.”
Dr. Abbott
işbirliği sağlamanın biraz zaman aldığını hatırlatarak “Eve ile bir yıl
konuştuktan sonra birbirimizi anlamaya başladık” dedi.
Birlikte ‘dinamik
kümeleme tekniği‘ diye isimlendirdikleri bir buluş yaptılar. Bu sayede
beyin hücreleri ile bir bilgisayar arasında bağlantı kurarak, hücreler arası
hareketlere müdahale edip, hücre ve hücre bağlantılarının nasıl olduğu hakkında
fikir yürütebiliyorlar.
On yıl önce
Brandeis’ten Columbia’ya taşınan Dr. Abbott, Columbia’nın dünyadaki en büyük
sinirbilimcilerinin bir arada bulunduğu ve aynı zamanda tüm üniversite çapında
odaklanılan şeyin sinirbilimin diğer disiplinlerle entegre bir yer olduğundan
bahsetti.
Üniversitenin
inşaatını tamamlamak üzere olduğu Jerome L. Greene Bilim Merkezi, Mortimor B.
Zuckerman Akıl ve Beyin Davranışları Enstitüsü’ne de ev sahipliği yapacak.
Dr. Abbott,
Columbia ve birçok yerdeki bilim insanıyla, beynin çalışma şeklini gösteren bilgisayar
programları üzerine çalıştıklarını ve artık, tek başına bir nöronu da, küçük
bir nöron topluluğunu gözlemler gibi gözlemleyebildiklerini söyledi.
Birçok
sinirbilimci gibi onun da aklında, bir nöron topluluğunun nasıl bir arada
çalıştığı, bir eylemi nasıl gerçekleştirdiği gibi sorular var.
Beyinde
elektriksel aktiviteleri görüntülemenin yolları var. Hatta hızla ilerliyor.
Ancak bunun hakkında Dr. Abbott, “Eğer size bin tane nöronun
ateşlendiği bir anın resmini versem, bu size hiçbir şey ifade etmez” dedi
Bilgisayar
analizleri bu resmi tanımlarken kolaylaştırıcı olur; ama burada hedef, verideki
fizyolojik mekanizmayı keşfetmek!
Örneğin “neden
bazı nöronlar ateşlendiğinde seni harekete geçirip koşmanı sağlarken, diğerleri
sadece oturmanı sağlayıp bir şey yaptırmıyor?” diye soran Dr. Abbott,
tümünün ya da sadece bir kısmının aynı anda ateşlenmesinin eylemi
oluşturabileceğini belirtti.
Çalışmalarında
bilgisayarlar ve denklemler bulunuyor; ancak bunlarla birlikte insan ve
hayvanlar üzerinde yapılmış tüm bilimsel deneylerden de faydalanıyor. Son
günlerdeki bazı çalışmaları ise, Columbia araştırmacılarından arkadaşı olan
Nate Sawtell ve Sawtell’in labratuvarından yeni mezun Kennedy ile birlikte
doktora sonrası araştırmalar yapıyorlar. Caltech’teki bu çalışmaların konusu
ise elektrikli yılan balığı…
Yemleri
sersemletmek için elektrik şoklaması kullanan bazı balık türlerinden ziyade
elektrikli yılan balığı, yönünü ve yemlerini bulabilmek için zayıf bir
elektriksel alan yaratıyor. Yıllardır, özellikle Oregon Sağlık ve Bilim
Üniversitesi’nden Curtis Bell, bu balığın beyninin ve elektriksel algısını
sağlayan organlarının nasıl çalıştığını kavramak için deneyler tasarlıyor.
Dr. Abbott,
Dr. Kennedy ve Dr. Sawtell ile birlikte, kendilerinden yaşça büyük olan Curtis
Bell’e yeni gelişmeler sağlanabilmesi için bu çalışmasında dahil oldu. Balığın
iki adet algılama sistemi var. Birisi pasif olup diğer balıkların ya da
yemlerinin elektriksel alanını algılıyor. Diğeri ise aktif; iletişim kurmak
için sinyal gönderdiği, bir çeşit elektriksel radar sistemi gibi çalışıyor.
Bildikleri kadariyla, balık yaratmış olduğu elektrik sinyalini, ters görüntü
diye adlandırdıkları bir yöntemle nötrleyip yok hale getirebiliyor.
Bazı
matematiksel metodlarla geliştirilmiş bir yöntem ile, elektrikli yılan balığı
beynini gözlemlerken şaşırtıcı bir nöron topluluğu keşfettiler. Tek kuyruklu
hücreler adı verilen bu nöronlar sayesinde balık, elektrik akımını
kapatabiliyor.
Dr. Sawtell,
“hangi elektrik akımının kendi üretmiş olduğu elektrik akımı olduğunu,
hangisinin de başka bir akım olduğunu beyni tespit etmelidir” dedi.
Kulağa pek
de önemli bir gelişme gelmeyebileceğini belirten Dr. Abbott “bence bu çok
derin bir çalışma” diyerek, bir canlının dış dünya ile arasındaki ayırımı
aydınlatmaya yaşayacağını ekledi. Bu, dış dünyadan akmakta olan bilginin nasıl
çözümlendiği ve anlamlandırıldığı hakkındaki bildiklerimizin sadece bir
başlangıcı…
Sonuç
itibariyle fotonlar ve elektronların, ışığın ve karanlığın, moleküller ve
hareketleri ile oluşan dünya görüntüsünü balığın veya bir insanın nasıl
hatırladığı, nasıl ihtiyaç duyduğu veya istediğini birbirine bağlamak aslında
beynin işi.
Dr. Abbott “sinir
sistemini iki açıdan değerlendiriyoruz” dedi; anlam ihtiva eden bilginin
beyine akışı ve aksiyonun ilk olarak başladığı yer… “Ortasında bir yerde
gerçekten büyük bir akıl var, değil mi? Tam da aksiyonun başladığı yerde.”
Bir şekilde,
beyinde eski bilgiler ile acıkma ve susama gibi istekler dış dünyaya ait bir
bilgi iken, eylem ile sonuçlanıyor. Bu her türlü canlı için geçerlidir, sadece
insana özgü bir durum değil. Buna en basit anlamda ‘düşünmek‘
diyebiliriz.
Dr. Abbott “bunu
anlamak için elimizde bazı enstrümanlar var. Ya aklımızı kullanıp bunun nasıl
olduğunu çözümleyeceğiz ya da en azından bir teori olarak kalacak” dedi.
nytime.com ‘dan alıntı… Çeviren : Hasan
Basri AKŞEHİRLİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder