1 Temmuz 2013 Pazartesi

A'mak-ı Hayal


(Alıntı)

Leylâ ve Mecnûn Osmanlı divan şairi ve tasavvuf edebiyatı üstâdlarından Fuzuli tarafından yazılmış bir hikâyedir. Leylâ ve Mecnûn isimli şahıslar tamamen hayali kahramanlar olup tarihte yaşadıklarına dair hiçbir iz yoktur..
Fuzulî bu hikâyeyi beşerî aşk tarzında anlatmıştır. Fakat hikâyenin anlamının beşeri aşk ile uzaktan ve yakından hiçbir alâkası yoktur. Hikâye tamamen tasavvufi içeriklidir.

Leylâ; tasavvufî yolculuk olan seyr-i süluk (bilincin hakikate yükseliş aşamaları) ile ulaşılacak gâyenin sembolüdür. Mecnûn da nefsin (o gâyeye yükselen bilincin) sembolüdür.

Leylâ; gece, geceye ait, gecenin rengi gibi anlamları içeren bir isimdir. Tasavvufta gece, karanlık ve siyah kavramları Allah’ın zâtî yönüne işaret eden sembolik bir renktir. İnsan kalbinin ya da daha doğru bir ifade ile insan bilincinin AHADİYET (teklik) ilmini tanıyıp o ilme âşık olması olayı siyah renk ile anlatılır. Bunun da kaynağı; Hz. Muhammed a.s.’ın Mekke’yi fethettiği gün sancağının ve sarığının renginin siyah olmasıdır.

Zâhirde Mekke’yi fetheden Resulullah a.s. hakikatte Ahadiyet ilminin zirvesini fethetmiştir. Ahadiyet ilminin zirvesi ise a’ma (mutlak yokluk, mutlak teklik, mutlak karanlık) makamıdır. Aydınlıkta varlığın kesreti (çokluğu) görünür ama gece olunca ışıkta görülen tüm çokluk kalkar ve yerini sonsuz bütünlük olan tekillik kaplar.
Mecnûn kelimesi “göze ve bilince gizli olmak” anlamındaki kök harflerden gelmektedir. Cennet, cin, cinnet kavramları birbirine akraba sözcüklerdir. Cin “beş duyuya gizli varlık” anlamındadır. Cennet de yine “beş duyumuza gizli bir mekân” anlamını içerir.

Cinnet geçirmek; sebebi gözle görülemeyen bir olay nedeniyle akli kontrolü kaybetmek anlamındadır. Mecnûn ismi de hikayeye özgü olarak cinnet derecesinde tüm bilincini AHADİYET ilmine odaklamak ve o ilimden başka tüm varlıktan ilgiyi kesmek anlamlarını içerir.

“Mecnûn’un Leylâ’ya aşkı başlangıçta beşeri bir aşk idi sonradan Leylâ yerine Mevlâ’yı buldu ve aşk ilahi aşka dönüştü” gibi basit bir yorumu tamamen terk etmemiz gerekir. Leylâ ve Mecnûn hikayesi ilâhî aşkı da anlatmaz. Mecnûn; kendisini Ahad’dan ayrı bir varlık zanneden bilincin tekrar Leylâ’ya; yâni kendi Ahadiyetine dönüşünün hikâyesidir. İnsanın kendi hakikatini idrakidir. İnsan ve ismi Allah olan bir tanrının birbirini sevmesi değil Allah’dan gayrı varlığı olmayanın kendine olan aşkıdır. Allah’ın kendine olan aşkının hikâyesidir.

Hiç yorum yok: